Şaka ediyormuşum!... Bak yavrum, on sekizinci yüzyılda bir günahkar vardı. Şöyle bir laf ortaya attı: "Eğer Tanrı olmasaydı, onu icat etmek gerekirdi!"
dedi ve garip olanı, insanda hayranlık uyandıran, Tanrı'nın gerçekten
varolması değildir. Asıl hayranlık uyandıran şey, insan gibi acımak
bilmeyen vahşi bir hayvanın içinde "Tanrı'nın varolması zorunlu bir şeydir!" diye bir düşüncenin uyanmasıdır.
Tanrı
düşüncesi o derece kutsal, o derece insanı duygulandıran, o derece
derin ve insana onur kazandıran bir düşüncedir, işte! Bana gelince, ben
çoktandır: "İnsan mı Tanrı'yı yarattı, yoksa Tanrı mı insanı yarattı?" diye düşünmekten vazgeçtim!..
"Şimdi
ikimizin amacı ne? Benim amacım ne kadar mümkünse o kadar çabuk, sana
özümü, yani nasıl bir insan olduğumu, neye inandığımı, neye güvendiğimi
anlatmaktır. Öyle değil mi, söyle? Onun için sana şunu bildiriyorum ki,
Tanrı'nın varlığını düpedüz ve yapmacıksız kabul ediyorum. Yalnız şunu
belirtmem gerekir: Eğer Tanrı gerçekten var ise ve dünyayı yaratmışsa, o
halde hepimizin bildiği gibi onu Öklid geometrisine göre insan aklını
da ancak üç boyutlu kavrayabilecek şekilde yaratmıştır...
"Ben şöyle bir yargıya vardım, yavrum: Madem benim böyle bir düşünceyi bile kavramaya gücüm yok, o halde Tanrı'yı nasıl kavrayabilirim?
Boynumu eğerek şunu açıklıyorum ki, böyle sorunları çözmek için gereken
yeteneklerden hiçbirine sahip değilim. Benim aklım Öklid prensiplerine
göre işleyen, yani yalnız bu dünyayı kavrayabilecek bir akıldır. Böyle
olunca, nasıl olur da bu dünya ile ilgisi olmayan bir konuda karar
verebilirim? Sana da öğüdüm bunu hiçbir zaman düşünmemektir, dostum
Alyoşa! Hele Tanrı'yı "Tanrı var mı? Yok mu?" sorusunu hiçbir zaman
aklına getirme! Bütün bu sorular üç boyutlu düşünceye sahip bir aklın
hiçbir zaman kavrayamayacağı şeylerdir.
"Bu
bakımdan Tanrı'nın varlığını kabul ediyorum. Hem de bunu seve seve kabul
etmekten başka, "O"nun hikmetine, "O"nun bizim hiçbir zaman
bilemeyeceğimiz bir amacı güttüğüne, hayatın belirli bir düzen içinde
olduğuna, bir anlam taşıdığına, günün birinde de güya hepimizin
birleşeceği kusursuz düzene, bütün evrenin yöneldiği "Kelam"a ve
benzerleri olan her şeye, her şeye, hatta sonsuzluğa bile inanıyorum!..
"Yine de bütün bunların sonucunu düşündüğüm zaman, Tanrı'ya bağlı olan bu dünyayı kabul edemiyorum. Hem de varlığını bildiğim halde, yani böyle bir dünyanın nasıl varolabileceğine bir türlü inanamıyorum. Kabul
edemediğim şey, Tanrı'nın kendisi değil, bunu anla! Ben yalnız "O"nun
yarattığı dünyayı kabul edemiyorum, onu bir türlü benimsemeye razı
olamıyorum! Ne demek istediğimi açıklayayım: Mini mini bir çocuk gibi içtenlikle ve kesin olarak inanıyorum ki, tüm
acılar günün birinde dinecek, insanlığın içinde yaşadıkları tüm
zıtlıkların gururu yaralayan gülünçlüğü basit bir serap gibi
siliniverecek ve tüm ayrılıklar bu atom kadar küçük, güçsüz ve Öklid
prensiplerine göre yaratılmış aklımızın çirkin bir uydurması olarak yok
olacak. İnanıyorum ki en sonunda, dünya sona erdiği, herşeyin o kusursuz
düzene karışmış bir bütün olacağı anda, öylesine değerli bir şey olacak
ki, meydana gelen bu değerli şey tüm yürekleri dolduracak, tüm
nefretlerin söndürülmesine, insanların yaptıkları tüm kötülüklerin,
döktükleri kanların bağışlanmasına yetecektir. O zaman insanların
yaptıkları her şey bağışlanacak, hoş görülecek ve başlarından geçen her
şeyi hoş karşılamak mümkün olacaktır.
Varsın
öyle olsun!.. Varsın bu söylediklerimin hepsi gerçekten meydana gelsin
ve o dediğim değerli varlık karşımıza çıksın. Öyle de olsa ben gene de
bunu kabul etmiyorum, etmek de istemiyorum!
"Diyelim ki
paralel çizgiler bir noktada birleştiler, diyelim ki bunu ben de kendi
gözlerimle gördüm; öyleyken, bunu kendi gözümle gördüğüm halde, sadece
"birleştiklerini gördüm" derim, ama gene de, gerçekten öyle olduğunu
kabul edemem. İşte, benim anlatmak istediğim bu, Alyoşa!.. Benim tezim
budur! Artık bunu sana ciddi söylüyorum.
Seninle
yaptığımız bu konuşmaya mümkün olduğu kadar saçma başladım, ama sonunda
işte bu açıklamaya dek götürdüm. Çünkü biliyorum ki, senin için gerekli
olan budur. Senin bilmek istediğin Tanrı'nın varolup olmadığı değildir.
Senin için yalnız sevgili ağabeyinin hangi duygular içinde oyaladığını
öğrenmek gerekliydi. Ben de bunu söyledim işte...
Fyodor Dostoyevski - Karamazov Kardeşler
Olmamış bro.
YanıtlaSil