Gündem

Bir Bakan'a 240 bin Euro'luk bir saatin rüşvet verilip verilmediği iddiasının ayıbı değildir yaşanan, insanı dehşete düşüren, "Bir Bakan'ın 240 bin Euro'luk bir saati takabilmesinin yükünü biz nasıl taşıyacağız?" diye kimsenin çığlık atmamasıdır. Varlık yokluk kavgası yaşayanlar için düşünmek bir lükstür. Varlık yokluk kavgasının olduğu yerde nitelik tartışılmaz. Asıl sorun, savunma psikolojisinin bizde yüceltmelere yol açması. Güçlü bir özeleştiriye ihtiyaç var... Her türlü iltifata muhtaç hale gelen ve eleştiriden ürken insanlar özeleştiri yapamazlar. Öncelikle narsistik kırılmaları izin vermez buna. Zaaflarını bile yüceltmeler yoluyla aşan bir halkın alınganlık eşiğinin de düşük olacağı açıktır... (Dücane Cündioğlu)


Soruşturma Komisyonu'nun AKP'li bir üyesi: "Bakanların her şeyi kabul ettiklerini varsaysak bile bende bir suç işlediklerine dair yeterli şüphe ya da makul şüphe uyanmadı."
Bu ülkede yaşamak için akıl lüks bir gereksinim. Akıl sizi yormaktan başka bir işe yaramaz. Boşverin...



Charlie Hedbo ve Cumhuriyet gazetesini karikatürler konusunda eleştiren Hükümet'in, İstanbul'da teröristlerin gıyabında cenaze namazı kılan ve tehditler savuran sözde dindarları da eleştirmesi gerekirdi. Mesele dine saygısızlık ise İstanbul'daki güruhun yaptığı da dine saygısızlık idi. Tek taraflı bakış açımız değişmediği sürece hiçbir sorunu çözemeyiz, hiçbir yere varamayız...


Ben Charlie değilim / David Brooks (New York Times)
Charlie Hedbo dergisi yazarlarının öldürülmesini ifade özgürlüğü açısından tartışıyoruz ama şununla da yüzleşmemiz lazım: Bu karikatüristler, bu mizah anlayışındaki dergilerini bir Amerikan Üniversitesi'nde yayınlamaya kalksalardı, büyük bir ihtimalle 30 saniye sonra nefret söylemi yaymakla suçlanmaya başlarlardı.


Dün Yeni Akit gazetesinde Faruk Köse'nin bir yazısı yayımlanmış. Yazının başlığı, "Kim demiş İslam barış dinidir diye?"; kendisi muhafazakar bir gazeteci olduğu için bu yazıyı olumsuz mahiyette yazmış olamaz. Yazının genelinde müslümanların belli bir kalıba sokulmaya çalışılmasından şikayet ediyor. Yazıdan bir bölüm şöyle: "Kur'an'da savaş anlamına gelen 'kıtal' kelimesi 13 yerde, karşılıklı savaş anlamındaki 'mukatele' ve türevleri 57 yerde, bu kavramların kökü olan 'katl' kelimesi ve türevleri 170 yerde, harb kelimesi ve türevleri 11 yerde, cihad kelimesi ve türevleri 41 yerde geçiyor. Barış anlamındaki 'silm' kelimesi ise barış anlamında sadece 6 yerde geçiyor. Bu noktada sormak istiyorum: Müslüman Kur'an'ın tamamına muhatapken, savaşmayan bir Müslüman tipi, Kur'an'ın önerdiği bir Müslüman tipi olabilir mi?" Yazar muhafazakar, gazete Yeni Akit olunca biraz kafam karıştı. Şimdi bu bir yergi mi övgü mü? Ya da neyin savunması?


AB (Avrupa Birliği) standartları diye kavşaklarda ışık uygulamasını kaldırıp "akıllı kavşak" uygulamasına geçen ülkenin akılsız sürücüleri, akıllı kavşakta geçiş hakkının kavşağın içindeki sürücülerde olduğunu, kavşağa ana yoldan giriş yapacak olan sürücülerin, içerde araç varsa (kırmızı ışık yanıyormuş gibi) beklemek zorunda olduğunu anlamanız için ne yapmamız gerekiyor acaba? Hele ki akıllı kavşaklardaki geçiş hakkının aracın büyüklüğüne göre sıralandığını düşünmeniz daha da vahim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder