14 Kasım 2015 Cumartesi

Kaçış Rotası

İnsanı yine hissetmekten alıkoyan bir gün; duyguların kıpırtısızlığı karşısında kalp huzursuz çırpınışlar içinde. "Bu böyle olmayabilirdi" diye düşünürken her gün yine, yeniden gerçeğe çaresizce uyanmak... Huzursuzluğun koşturduğu bir kalbi göğsünde her sabah yeniden hissetmeye başlamak ağır bir yük! Bir yere gittiği yok, hep orada ama insan uyuyunca unutuyor galiba. 

Huzurun binbir türlü nedeni olabilir va hatta üzerine roman bile yazılabilir, ancak huzursuzluğun çok fazla nedene ihtiyacı yok. Bir yakaladı mı insanı, kolay kolay da bırakmıyor üstelik. Nedensizlik çaresizliği de beraberinde getiriyor. Bir süre sonra, öylece geçmesini beklemekten başka bir şey yapamaz, düşünemez halde buluyor insan kendini. Çaresizliğin yol açtığı beklemeler, bir sandıkta kilitli kalmak gibi, karanlık dehlizlerde kayboluyorsun. Ama bekliyorsun, biri çıksın ve bu teslimiyeti bozsun, karanlığı ışığa çevirsin diye... Her mutlu oluşa tekabül eden bir mutsuzluk olsa da, insan mutluluğun sürekli olamayacak kadar güzel, sadece anlardan ibaret bir duygu olduğunu bilse de huzursuzlukla barışamıyor bir türlü.  

Böyle zamanlarda her insan güçlü bir alışkanlığa sığınır. Ben kitaplara sığınıyorum... Yanlarındayken insanlar için bir anlam ifade etmiyorsan, seninle gerçek hikâyelerini paylaşan arkadaşların yoksa, ne yapabilirsin ki başka? Sayfalarda akıp giden kelimelere anlam yüklemek daha kolay sonuçta... İnsanlarla ve haliyle duygularla mesafeyi koruma çabasının çok yorucu olduğu bu kontrol delisi dünyada kitaplar bir kaçış rotası çoğu zaman... İnsanların farklı biçimlerde birbirini öldürdüğü şu çılgın dünyada herkesin bir kaçış rotası olmalı...

Saflıktaki Küstahlık

Tipik ya da karakteristik özelliklerini bir çırpıda sayamayacağımız ya da bunları bütünüyle kapsayacak nitelemelerde bulunamayacağımız, ya da çok zor bulunabileceğimiz insanlar vardır; "sıradan insanlar" ya da "çoğunluk" denilir bunlara ve gerçekten de her topluluğun büyük çoğunluğunu bunlar oluşturur...
Bunları büsbütün es geçemezsiniz, çünkü sıradan insanlar gündelik hayatın vazgeçilmez halkası olarak her an karşımızdalar; onları atlamakla gerçeklikten vazgeçmiş, gerçekliğe uygunluğu çiğnemiş olabiliriz...
Kimi sıradan kişiler, sürekli olarak sıradanlıkları içinde yaşarlar. Alışılmışın, sıradan olanın, rutinin dışına çıkabilmek için gösterdikleri onca olağanüstü çabaya karşın, başarılı olamaz bunlar. Kimileri şu ya da bu ölçüde tipik olmayı başarabilirken, özgür, bağımsız olma konusunda en ufak bir yetenekten, olanaktan yoksun olmaları nedeniyle yukarıda sözünü ettiğimiz kişilerin sıradanlığın, olağan yaşam çemberinin dışına çıkabilme yolunda giriştikleri bütün çabalar sonuçsuz kalır...
Gerçekten de hiçbir yeteneği, hiçbir özelliği, hatta hiçbir tuhaflığı olmamak; kendine özgü hiçbir düşüncesi olmamak, tümüyle ve kesinlikle "herkes gibi" olmak... ne çekilmez bir durumdur!


İyi bir adı var, ama önemli hiçbir şey o adla anılmaz; hoş bir dış görünüşü var, ama pek anlamlı değil; iyi bir eğitimi var, ama bu eğitimin nerede ve ne uğruna kullanılacağı belli değil; akıl var - kendine ait düşünceleri yok; kalp var - gönül yüceliği yok... Bu tür insanlar pek çoktur bu dünyada, hatta sanıldığından da çoktur; diğer bütün insanlar gibi bunlar da iki ana gruba ayrılırlar: dar kafalılar ve "kafası daha çok çalışanlar".
İlk gruptakiler her zaman daha mutludur. Dar kafalı bir "sıradan" insan için kendisinin sıradışı ve alabildiğine özgün bir insan olduğunu düşünmekten ve en ufak bir kuşkuya kapılmaksızın bunun keyfini sürmekten daha kolay bir şey yoktur... Bir bakıyorsunuz, yüreğinde insanlığın yararına olacak küçücük bir düşünce doğan biri, hemen kendini kimselerin hissetmediği şeyleri hisseden, genel gelişmenin önünde giden biri gibi görmeye başlıyor; ya da her nasılsa herhangi bir düşünceyi benimsemiş ya da başı sonu belli olmayan bir kitaptan bir sayfa okumuş biri, bir bakıyorsunuz bunların "kendi kafasından doğmuş düşünceler" olduğuna inanıyor. 
Burada karşımıza çıkan şeyin adı, tabiri caizse eğer, saflıktaki küstahlıktır ve gerçekten de insana dudak uçuklatan bir düzeydedir. 
"Sıradan" olan, ama aynı zamanda akıllı olan bir insan, kendini bir an özgün bir kişi ya da bir deha olarak görse bile, yüreğinde, kendisini zaman zaman tam bir umutsuzluğa götürecek bir kuşku kurtçuğunun kalmasını önleyemez. Öte yandan gerçekliğe boyun eğmesi durumunda, tüm benliğinin kibir denen zehirle zehirlenmesi kaçınılmazdır. Sonları iyi değildir böylelerinin: ömürleri boyunca huzur bulamazlar!

Dostoyevski - Budala