Yıllardır duyduğum ama yeni okuyabildiğim Satranç için kelimeler kifayetsiz. Yazarın, II. Dünya Savaşı nedeniyle içine düştüğü umutsuzlukla baş edemeyip 1942 yılında eşiyle birlikte intihar etmiş olmasıdır belki de bu eseri daha etkileyici hale getiren. Ya da intiharının hemen öncesinde yazmış olması mı desek? Satranç, Stefan Zweig'in ölümünden hemen önce kaleme aldığı birkaç metinden biri. Aslında dünya edebiyatında bir biyografi yazarı olarak ün kazanmışken, psikolojik analiz yeteneğini kullanarak kaleme aldığı hikayesi (ya da romanı) Satranç ile ünü bambaşka bir noktaya taşınmış. Kitabın Can Yayınları'ndan çıkan baskısı da iyi olmakla birlikte, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları baskısı ilk tercihim. Çünkü çevirmeni Ahmet Cemal. Ve Almanca çeviri dendiğinde bence O'ndan iyisi yok. Kitabın sonunda kaleme aldığı sonsözden alıntılar ile bu önemli eseri izah etmek bence en sağlıklısı olacak:
"Stefan Zweig, çok geniş bir psikoloji birikimini uğraşında bütünüyle kullanmış ender yazarlardandır. Onun dünya edebiyatında kazandığı haklı ünün temelinde de bu özelliği yatar. Satranç, Zweig'in psikolojik birikimini bütünüyle devraya soktuğu bir öyküdür. Öykünün şaşırtıcı sonuna kadarki süreç, aynı zamanda faşizmin insan ruhu üzerindeki baskısının ne korkunç sonuçlar verebileceğinin ve bireyin böyle bir baskı altında ne ölçüde parçalanabileceğinin anlatımını içerir. Bir süre Nazilerin toplama kamplarında kalan Jean Améry, toplama kamplarına ait izlenimlerini dile getirdiği bir denemesinde, bu kamplara gönderilen bir aydın için gerçekleşen ilk sonucun entelektüel ölüm olduğundan söz eder. Zweig'in Satranç başlıklı eseri, edebiyat alanında böyle bir entelektüel ölüm üzerine kaleme alınmış en yetkin metinlerden biridir."
Eserden bir alıntıyla noktayı ben koyayım...
"Bize hiçbir şey yapmadılar -sadece bizi en mutlak anlamda hiçliğin içerisine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder