İnsanı yine hissetmekten alıkoyan bir gün; duyguların kıpırtısızlığı karşısında kalp huzursuz çırpınışlar içinde. "Bu böyle olmayabilirdi" diye düşünürken her gün yine, yeniden gerçeğe çaresizce uyanmak... Huzursuzluğun koşturduğu bir kalbi göğsünde her sabah yeniden hissetmeye başlamak ağır bir yük! Bir yere gittiği yok, hep orada ama insan uyuyunca unutuyor galiba.
Huzurun binbir türlü nedeni olabilir va hatta üzerine roman bile yazılabilir, ancak huzursuzluğun çok fazla nedene ihtiyacı yok. Bir yakaladı mı insanı, kolay kolay da bırakmıyor üstelik. Nedensizlik çaresizliği de beraberinde getiriyor. Bir süre sonra, öylece geçmesini beklemekten başka bir şey yapamaz, düşünemez halde buluyor insan kendini. Çaresizliğin yol açtığı beklemeler, bir sandıkta kilitli kalmak gibi, karanlık dehlizlerde kayboluyorsun. Ama bekliyorsun, biri çıksın ve bu teslimiyeti bozsun, karanlığı ışığa çevirsin diye... Her mutlu oluşa tekabül eden bir mutsuzluk olsa da, insan mutluluğun sürekli olamayacak kadar güzel, sadece anlardan ibaret bir duygu olduğunu bilse de huzursuzlukla barışamıyor bir türlü.
Böyle zamanlarda her insan güçlü bir alışkanlığa sığınır. Ben kitaplara sığınıyorum... Yanlarındayken insanlar için bir anlam ifade etmiyorsan, seninle gerçek hikâyelerini paylaşan arkadaşların yoksa, ne yapabilirsin ki başka? Sayfalarda akıp giden kelimelere anlam yüklemek daha kolay sonuçta... İnsanlarla ve haliyle duygularla mesafeyi koruma çabasının çok yorucu olduğu bu kontrol delisi dünyada kitaplar bir kaçış rotası çoğu zaman... İnsanların farklı biçimlerde birbirini öldürdüğü şu çılgın dünyada herkesin bir kaçış rotası olmalı...