27 Temmuz 2015 Pazartesi

Körleşme

Yapıyorlar, ama ne yaptıklarının bilincinde değiller, birtakım alışkanlıklar edinmişler, ama bunun nedenini bilmiyorlar; ömürleri boyunca dolaşıp durdukları halde yollarını bulamıyorlar: kitleden ayrılamayan, koyun gibi peşinden gidenler için doğaldır bunların tümü…
Sanrı, kendisiyle savaşılmadığı sürece ayakta kalabilir. Yapılması gereken, insanın içinde bulunduğu tehlikeyi kendi kendine somutlaştıracak gücü bulabilmesidir… İnsan kendini gerçekliği görmeye zorlamalı ve bu gerçeklik içerisinde sanrı bulunup bulunmadığına bakmalıdır…
Salt alışkanlıkların ve geleneklerin saptadığı yörüngede yaşayan, her şeye yüksekten bakan, ruhunun her yanı yağ bağlamış ve geçen her günün birikimi yeni yağlarla tıkanmış bir insandı; salt pratik amaçlar için yeterli olabilen bir yarım insan: varolabilme yürekliliğini taşımayan bir insan; çünkü dünyamızda varolmak, farklı olabilmek demekti; ama o tepeden tırnağa bir kalıptan, kurulmuş bir terzi mankeninden başka bir şey değildi; bağışlayıcı bir gücün yarattığı raslantılarla harekete geçirilen ya da durdurulan, dolayısıyla yalnızca raslantılara bağımlı olan, en küçük bir etkiden ve güçten yoksun, hep aynı boş tümceleri, kendisine zararı dokunmayacak tümceleri geveleyen bir manken…
O, duyguların yarattığı yanılsamalara inanırken, bizler sağlıklı duyularımızla algıladıklarımıza kuşkuyla bakıyoruz. Aramızda bulunan bir avuç inançlı kişi ise, başkalarının binlerce yıl önce onlar için yaşamış oldukları deneyimlere sarılıyor. Bizler, düşleri, kutsal sözleri, sesleri -nesnelere ve insanlara göz açıp kapayana dek yaklaşabilmeyi- gereksiniyoruz; ve bunları kendi içimizde bulamadığımız zaman geleneklere başvuruyoruz. Kendi yoksulluğumuz yüzünden, inanan kişiler olup çıkıyoruz. İçimizde daha da yoksul olanlar, bunlardan da vazgeçiyorlar…   
Bizler nasırlaşmış akıllarımızın üstünde, cimrilerin paralarının üstünde oturmaları gibi oturuyoruz…

 Elias Canetti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder